Kitap Cevapları TIKLA
Soru Sor TIKLA

Aşağıdaki soruları cevaplayınız.

“Aşağıdaki soruları cevaplayınız.” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.

Aşağıdaki soruları cevaplayınız.

Aşağıdaki soruları cevaplayınız.

  • Cevap: 

1. 1960 ve 1970’li yıllarda gerçekleşen Arap-İsrail Savaşlarının temel nedenleri nelerdir? Açıklayınız.

  • Cevap: 

1948 yılının sonunda Arap komşuları yeni kurulan İsrail devletini yok etmek için bir harekat başlattılar ve yenildiler. Mısır ordusu yenildi fakat “Felluce Cebi” diye anılan bölgede kuşatılan Mısır birlikleri teslim olmayı reddetti. Bir grup genç Mısırlı ve İsrailli subay bu kilitlenmeye son vermek için görüşmeler yaptılar. Bunlar arasında daha 26 yaşında İsrail’in güney cephesi harekatının başına getirilmiş olan İzak Rabin ve 30 yaşında bir Mısırlı binbaşı, Cemal Abdül Nasır da vardı. Nazilerin Avrupa’da 6 milyon Yahudiyi katletmesinden sadece bir kaç yıl sonra, Yahudilerin “kutsal topraklarda” bir devlet kurma rüyası gerçek olmuştu. Filistinliler ise 1948’i “El Nakba” yani “Felaket” diye anar. Çünkü İsrail’in kuruluşu ile 750 bin Filistinli, topraklarından, evlerinden kaçmak zorunda bırakıldı ya da sürüldü ve bir daha geri gelmelerine asla izin verilmedi.

2. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’na giden süreci anlatınız.

  • Cevap: 

Harekattan önce Kıbrıs’taki durum

Türkiye ve Yunanistan’ın 11 Şubat 1959’da kabul ettiği, İngiltere ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin de onay verdiği Zürih ve Londra antlaşmaları, bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından etkin garantisi ilkelerine dayanıyordu.
Adanın iki halkı arasında ortaklık temelini esas alan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960’da “Kıbrıs Cumhuriyeti” kuruldu ve anayasada adadaki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarına eşit siyasi hak ve statüsü tanındı.
Buna karşın Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlama, izole etme, adadaki varlıklarını sona erdirme ve Yunanistan ile birleşme (Enosis) yolunu açmaya yönelik girişimlerde bulundu.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların 1963’te tek taraflı güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra ortadan kalktı.
Enosis hedefine ulaşabilmek için silahlanan Rumlar, Yunanistan ile 1974’e kadar Kıbrıs Türklere saldırı, baskı ve zulmü artırdı.

Harekatı kaçınılmaz kılan süreç

Kıbrıs Türklerinin 1960’da kurulan ortaklık devletinin yönetiminden uzaklaştırılması üzerine Kıbrıs Rumlarının arasında görüş ayrılıkları belirmeye başladı.
EOKA mensupları arasında ortaya çıkmaya başlayan görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan alt etmeyi yeğleyen Rum lider Makarios ve süratle sonuç alınmasını arzulayan eski cuntacıları içeren EOKA-B mensuplarının karşı karşıya gelmesine yol açtı.Yunan c
untasının desteğiyle 15 Temmuz 1974’te EOKA lideri Nikos Sampson, adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe yaparak iktidarı kısa süre ele geçirdi ve böylece Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmiş oldu.

Türkiye’nin harekata başlamadan önceki diplomatik girişimleri

Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde öncelikle usule ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmek için girişimde bulundu.
Bu kapsamda 17-18 Temmuz 1974’te İngiltere ile Türkiye arasında darbe sonrası atılabilecek adımlara yönelik Londra’da istişareler yapıldı. Söz konusu istişarelere, garantör devlet sıfatıyla Yunanistan da davet edildi ancak Yunanistan’daki cunta yönetimi görüşmelere katılmadı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasındaki görüşmelerde İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunuldu.
Türkiye, İngiltere’nin olumsuz cevap vermesi üzerine Garanti Antlaşması’na dayanarak ve adadaki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı.
Böylece Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş oldu ve Kıbrıs Türk halkının varlığı güvence altına alındı.
Türk Barış Harekatı, aynı zamanda Yunanistan’da cunta idaresinin de sonu oldu ve ülkeye demokrasi getirdi.

Harekatın ikinci aşamasından önce de diplomatik çabalar sürdü

Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 353 sayılı kararı ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın yeniden tesisini sağlamak üzere müzakerelere başlama” çağrısında bulundu. Bunun üzerine üç garantör ülke, 25-30 Temmuz 1974’te Cenevre’de toplantılar yaptı ve üç garantör ülkenin dışişleri bakanları, 30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu’nu imzaladı. Söz konusu deklarasyonda, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar tarafından işgal edilen Türk anklavlarının acilen boşaltılması ve adada barışın ve anayasal düzenin yeniden tesisini teminen dışişleri bakanları arasında müzakerelere devam edilmesi öngörüldü. Ayrıca deklarasyonla adada Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı. Konferansın 9 Ağustos’ta başlayan ikinci aşamasında Yunanistan, adada yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik tüm teklifleri reddetti ve anayasaya ilişkin varılacak bir uzlaşma için Türk birliklerinin geri çekilmesini ön koşul olarak ileri sürdü. Yunanistan’ın “1960’da olduğu gibi empoze edilen hiçbir çözümü kabul etmeyeceğini” belirtmesi üzerine konferans, 14 Ağustos’ta sonuçsuz kaldı ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci aşaması başladı. Harekatın başarıyla sonuçlanmasının ardından 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Mecliste alınan kararla 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kuruldu.

3. Türkiye’de meşru iktidarlara yönelik gerçekleşen anti-demokratik müdahalelerin sonuçları neler olmuştur? Değerlendiriniz.

  • Cevap: 

Askeri darbeler bir yönetim biçiminin askeri kuvvetlerce kesintiye uğratılarak güç kullanılmak suretiyle iktidarın ele geçirilmesi olarak tanımlanabilir. Askeri darbeler ülkelerin yönetim biçimini değiştiren eylemler olmalarının yanı sıra aynı zamanda olağanüstü hukuki koşullar doğuran ve ülkenin tüm koşullarının yeni baştan biçimlendirildiği dönemlerdir. Osmanlının son döneminde İttihat ve Terakki ile başlayan vesayet, Cumhuriyet döneminde, 1946’ya kadar tek parti vesayeti biçiminde, 1946’dan itibaren de çok partili siyasal hayat üzerinde varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Özellikle 27 Mayıs 1960 darbesi sürecinde hazırlanan 1961 Anayasası ile kurumsallaşan vesayet, 1982 Anayasasının getirdiği bir kısım Anayasal kurumların yardımıyla varlığını pekiştirerek devam ettirmiştir. Vesayeti tehlikeye girdiği durumlarda, askeri darbeyle varlığını güvence altına almış; askeri darbeler öncesi ortaya çıkan, terör, şiddet ve ekonomik bunalımlar aracılığıyla da gerçekleştirdiği darbeleri ve vesayet düzenini meşrulaştırma çabası içinde olmuştur. Türk siyasi tarihi askeri darbeleri Osmanlı Devleti’nden kötü bir miras olarak almış, demokrasi ilk olarak 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’yle sekteye uğratılmıştır. Türk siyasal hayatında darbeler kalıcı izler bırakmıştır. Her darbe bir öncekinden daha acımasız bir şekilde yapılmıştır. Darbelerin hayata geçirilişi ve sonuçları birbirinden farklı olmuştur. 12 Eylül askeri darbesi, toplumsal yapıda köklü değişiklikler yapmıştır. 28 Şubat diye adlandırılan dolaylı müdahale ise farklı bir karaktere sahiptir. Görünürde meclisin varlığı devam etmiş ve asker kışlasında kalmışsa da uygulamada durum çok farklı olmuştur. Asker yönetime el koymadan, siviller vasıtasıyla siyasal sisteme müdahale yoluna gitmiştir. Gerek 12 Eylül gerekse 28 Şubat müdahaleleri ile toplumda önemli bir kesim mağdur olmuş ve ülkede demokrasinin kurumsallaşması mümkün olmamıştır. Türkiye’de demokratik süreç ordunun siyasete çeşitli şekillerde müdahaleleri nedeniyle 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında olmak üzere 4 kez kesintiye uğramıştır. 12 Eylül 1980’de yapılan darbede siyasi partilere ve liderlerine çeşitli yasaklar getirilmiş, yaptırımlar uygulanmıştır. Darbeden sonra askerler tarafından kurulmaya çalışılan düzenin 27 Mayıs darbesine giden süreçte yaşanan hataların tekrarlanmasını önleyecek mahiyette olmaması ise sırasıyla 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat post-modern darbesi ile 27 Nisan tarihli e-muhtıra gibi sivil iktidara müdahale girişimlerinin yolunu açtığı görülmektedir. Askeri darbeler ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha sık olmak üzere yüzyıllardır tüm dünyada görülen ordunun siyasi iradeye el koyması ve yönetimi ele geçirmesidir. Her askeri darbe, seçimle iş başına gelen sivil iradeyi ortadan kaldırır, bu durum demokrasiye büyük zarar verir. Ortaya çıkan temel sonuç göstermektedir ki, askeri darbelerin ekonomik rakamlar üzerindeki yansımaları değişiklik göstermekle birlikte, çoğunluk açısından hiçbir kazanıma yol açmadığı açıktır. Aksine, her darbe sonrasında ülkenin demokratikleşme süreci askıya alınmış ve özellikle geniş halk kitlelerini daha da yoksullaştıran gelişmeler yaşanmıştır. Buna karşın ülkedeki egemen sınıf olarak tanımlanabilecek sermaye sınıfı ise süreçten bir takım kazanımlar elde ederek çıkabilmiştir. Bu durum devlet ile sermaye sınıfı arasında her daim var olan işbirliğinin darbe dönemlerinde de kesintisiz ve artan bir biçimde sürdürüldüğünün bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan başka; kamuoyunun haber alma hakkı bu dönemlerde sınırlandırılmış, olan bitenler basın tarafından tüm açıklığıyla duyurulamamıştır. Askeri darbeyi gerçekleştiren komutanlar devletin elindeki medya organlarını, darbeyi meşrulaştırıcı biçimde kullanmışlardır. Özel sektörün elindeki medya araçları ise yasa, talimatlar ve yargı kararlarıyla engellenmeye çalışılmıştır. Bu nedenle medya organları eleştiri görevini yerine getirememiştir. Medya, kendisi için çizilen sınırları sorgulamadan kabul etmiş, talep olmaksızın beklentileri yerine getirmiştir. Bu yayınlar, darbe dönemlerinde, darbelerin olumlanmasıyla sürmüştür. Sonuç olarak; Türkiye’de artık siyasi istikrar oluşturmak zor bir hal almıştır. 1971 yılından sonra düzen bir türlü sağlanamadı ve 1980 yılında ikinci bir askeri darbe ile demokrasi çok ağır bir yara almıştır. Türkiye bu darbe ve muhtıralarla çağın çok gerisinde kalmıştır. 15 Temmuz 2016 kalkışması ise diğer girişimlerden farklı olarak kahraman Türk halkının direnişi sayesinde bertaraf edilmiştir. Bu kapsamda 15 Temmuz Direnişi sonucunda ortaya çıkan ekonomik tablo, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri sonrasında ortaya çıkan tabloya göre oldukça iyimserdir.

12. Sınıf İnkılap Tarihi Ders Kitabı Cevapları Adım Adım Yayınları Sayfa 244 ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

Tarih Kitabı Cevapları
🙂 BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER, PAYLAŞ!
0
happy
0
clap
0
love
0
confused
0
sad
0
unlike
0
angry

Yorum Yap

**Yorumun incelendikten sonra yayımlanacak!